Yılın İlk Yarısı Raporu: Tekstil ve Hazır Giyim Sektöründe Rekabet Gücü Sınavı
Türkiye'nin lokomotif sektörlerinden tekstil ve hazır giyim, 2025 yılının ilk yarısını zorlu küresel ve yerel ekonomik koşulların gölgesinde geçirdi. İTHİB ve TİM verileri, bir yandan sektörün esnekliğini ve dayanıklılığını gösterirken, diğer yandan artan maliyetler ve küresel talepteki yavaşlama nedeniyle zorlu bir rekabet ortamında olduğunu ortaya koyuyor. Sektör, bugünün risklerini yönetirken, aynı zamanda verimliliği ve inovasyonu merkeze alan cesur yatırımlarla gelecekteki küresel rekabetteki yerini garantileyebilir.
İhracat Rakamlarında Genel Durum ve Önceki Yıllarla Kıyaslama
İstanbul Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği (İTHİB) verilerine göre, 2025 yılının ilk yarısında hazır giyim ve tekstil sektörlerinin toplam ihracatında bir önceki yıla göre gerileme yaşandı.
• Toplam İhracat: Sektörün toplam ihracatı, 2024'ün ilk yarısındaki güçlü performansın ardından 2025'in aynı döneminde hafif bir düşüşle 14,5 milyar dolar seviyesinde gerçekleşti. Bu rakam, özellikle 2023'teki %7,9'luk büyüme ve 2024'teki %5,2'lik artışın ardından, sektörün büyüme ivmesinin durduğunu ve hatta negatife döndüğünü gösteriyor.
• Sektörel Ayrışma: Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü, 2025'in ilk yarısında %7,3'lük bir düşüşle en büyük daralmayı yaşarken, tekstil sektörü daha dirençli bir duruş sergiledi. Bu ayrım, son tüketiciye doğrudan hitap eden hazır giyimin, küresel alım gücündeki düşüşten daha fazla etkilendiğini ortaya koyuyor.
• İstihdam ve Kapanan İşletmeler: Sektördeki en ciddi sorunlardan biri, artan işgücü maliyetleri ve azalan siparişler nedeniyle yaşanan istihdam kaybı oldu. 2024 sonundan 2025 Mart ayına kadar geçen üç aylık dönemde 244'ü tekstil, 1.903'ü hazır giyim olmak üzere toplam 2.147 firmanın kapandığı belirtiliyor. Sektör genelinde ise yılın ilk çeyreğinde yaklaşık 300 bin kişinin işini kaybettiği belirtiliyor. Bu durum, önceki yıllardaki stabil büyüme döneminin ardından, özellikle KOBİ'lerin ne kadar kırılgan olduğunu gözler önüne seriyor.
Rekabet Gücünü Etkileyen Faktörler
Türk tekstil ve hazır giyim sektörü, küresel piyasada hem geleneksel rakipleriyle hem de yeni çıkan zorluklarla mücadele ediyor.
• Yüksek Üretim Maliyetleri: En büyük sorun, enerji ve işçilik maliyetlerindeki hızlı artış. Bu maliyetler, 2024'te yaşanan güçlü büyüme döneminde de vardı; ancak 2025'te küresel talepteki yavaşlama ve kur avantajının azalmasıyla birlikte, rekabet gücünü zayıflatan en önemli faktör haline geldi. Mısır gibi düşük maliyetli ülkelerin sunduğu fiyat avantajı, yüksek hacimli üretimde ciddi bir tehdit oluşturuyor. Mısır'da son bir yılda açılan 60'tan fazla yeni tekstil fabrikası, bu ülkenin sadece bir pazar değil, aynı zamanda ciddi bir üretim üssü olma yolunda ilerlediğinin en önemli göstergesi.
• Küresel Talep Durgunluğu: Sektörün en büyük pazarı olan Avrupa Birliği'nde (AB) devam eden ekonomik durgunluk ve yüksek enflasyon, alım gücünü düşürerek sipariş defterlerini olumsuz etkiliyor. Geçmiş yıllarda Avrupa'nın "yakın tedarik" stratejisi sayesinde elde edilen avantaj, 2025'te zayıflamaya başladı.
Sektörel Odak: Tekstil Boya ve Terbiye Endüstrisi
Tekstil üretiminin en kritik ve maliyetli aşamalarından biri olan boya ve terbiye sektörü, yüksek su ve enerji tüketimi nedeniyle çevresel regülasyonların ve artan maliyetlerin baskısını en çok hisseden alan. Bu alt sektördeki dönüşüm, tüm tekstil değer zincirini etkileme gücüne sahip.
• Çözümler ve Fırsatlar: Bu zorluklar, sektörü inovasyon ve teknolojik atılım için büyük bir fırsat sunuyor. Artık boya ve terbiye tesisleri, sadece maliyetleri düşürmekle kalmayıp, çevreye olan etkilerini de minimuma indiren yenilikçi çözümlerle geleceğe hazırlanıyor. Düşük su tüketen ve havalı THEN Airjetwin gibi ileri teknolojiler, enerji verimliliğini maksimize ederek ve kimyasal atığı azaltarak firmalara hem ekonomik hem de çevresel bir avantaj sağlıyor. Bu yatırımlar, bir maliyet unsuru olmaktan çıkıp, sürdürülebilir bir tekstil geleceğinin en önemli adımları haline geliyor.
Geleceğe Yönelik Yol Haritası: Ne Yapmalı?
Bu veriler ışığında, sektörün uzun vadeli sürdürülebilirliği için atılması gereken adımlar netleşiyor.
1. Teknolojik Dönüşüm ve Otomasyon: Artan maliyetlere karşı en etkili çözüm, üretimde verimliliği artırmak. Daha önce de vurgulanan yapay zeka destekli otomasyon ve akıllı fabrika sistemlerine yapılan yatırımlar, 2025'te yaşanan zorlukları aşmanın en önemli yolu olarak görülüyor. Geçmişte bir lüks olarak görülen bu yatırımlar, artık varoluşsal bir zorunluluk haline geldi.
2. Sürdürülebilirlik ve Yüksek Katma Değer: AB Yeşil Mutabakatı gibi düzenlemeler, artık sadece bir maliyet unsuru değil, aynı zamanda bir fırsat. Geçmişte daha yavaş ilerleyen yeşil dönüşüm, 2025'teki zorlu rekabetle birlikte hızlanmak zorunda kalıyor. Çevre dostu üretim süreçlerine ve sürdürülebilir malzemelere yapılan yatırımlar, pazarlarda Türkiye'yi farklılaştıracak ve yeni işbirliklerinin kapısını aralayacaktır.
3. Pazar Çeşitliliği: Avrupa pazarındaki belirsizliklere karşı, yeni pazarlara yönelmek riskleri dağıtacaktır. 2025 verileri, tek bir pazara bağımlılığın ne kadar riskli olduğunu bir kez daha gösterdi. Örneğin, ABD'ye yapılan tekstil ihracatı yılın ilk yarısında %12 artış gösterirken, Afrika pazarı %8'lik bir büyüme kaydetti. Bu veriler, doğru stratejiyle yeni pazarlarda önemli kazanımlar elde edilebileceğini kanıtlıyor.
Genel Ekonomik Analiz ve 2026 Beklentileri
Sektörün ihracat performansı, Türkiye ekonomisinin genel gidişatından bağımsız değil. Yüksek faiz oranları, krediye erişimi zorlaştırarak yeni yatırımları ve modernleşme projelerini yavaşlattı. Enflasyonun yüksek seyri ise üretim maliyetlerini artırarak Türk ürünlerinin global rekabet gücünü zedeliyor. Bu durum, özellikle Avrupa pazarında Bangladeş, Mısır ve Pakistan gibi düşük maliyetli ülkelerle rekabeti daha da zor hale getiriyor.
Sektör temsilcileri ve ekonomistler, 2026 yılının bir toparlanma yılı olabileceği konusunda ihtiyatlı bir iyimserlik taşıyor. Ancak bu toparlanmanın koşulları, atılacak stratejik adımlara bağlı. 2026 yılında, doğru stratejik hamlelerle ayakta kalacak ve hatta güçlenecek firmalar ile ayakta kalamayan firmaların ayrışacağı bir dönüm noktası olabilir.