The Economist: Türk tekstil sektörü “geçici daralma” değil, “kalıcı dönüşüm” sürecinde

The Economist, Türkiye’nin tekstil sektöründeki sıkışmayı geçici değil, yapısal bir dönüşüm olarak yorumluyor. Türk sanayisi sürdürülebilirlik, hızlı teslim ve enerji verimliliğiyle 2026’ya hazırlanıyor.

The Economist’a göre tablo: Türk tekstil sektörü “geçici daralma” değil, “kalıcı dönüşüm”

İstanbul, 3 Kasım 2025 — The Economist’in son değerlendirmesi, Türkiye’nin tekstil ve hazır giyiminde yaşanan sıkışmayı “geçici bir daralma” olarak değil, sektörün kendini yeniden konumlandırdığı kalıcı bir dönüşüm evresi olarak okuyor. Haber diliyle toparlarsak: Zorluklar somut; ama Türkiye’nin AB’ye yakınlık, hızlı teslim, esnek üretim, mühendislik bilgisi ve sürdürülebilirlik yatırımları sayesinde 2026–2028 döneminde yeniden ivmelenme şansı güçlü.

Türkiye tarafında resim, son üç yıldaki dalgalanmalara rağmen umut veriyor. Sektör, fiyat baskısı yoğunlaştığında dahi katma değeri yükseltecek ürün ve süreçlere kayıyor; teknik tekstiller, izlenebilirlik ve enerji verimliliği en çok duyulan üç anahtar kelime. Piyasanın “uzaktan en ucuz tedarik” döneminden “yakın ve izlenebilir tedarik” dönemine kaydığı bir dünyada, Türkiye’nin hız ve kaliteyi birlikte sunma iddiası öne çıkıyor.

İhracatın ana ekseni hâlâ AB: Türkiye’nin tekstil ve hazır giyim toplam ihracatında Avrupa pazarının payı %50–60 bandında seyretmeye devam ediyor. Bu yakın pazar, sezon içi tekrar sipariş ve düşük MOQ’lu (minimum sipariş adedi) işler için stratejik bir kaldıraç.

Teslim süresi avantajı: Uzak Doğu’dan 8–12 haftaya çıkabilen tedarik döngülerine karşılık Türkiye’den 2–6 hafta bandındaki teslim süreleri, koleksiyon içi replenishment (yeniden ikmal) kararlarını kolaylaştırıyor.

Maliyet baskısına yapısal yanıt: Enflasyon ve enerji maliyetleri fiyat rekabetini zorlasa da firmalar operasyonel verimlilik, otomasyon, atık/su/kimyasal optimizasyonu ve yenilenebilir enerji ile marj kalitesini korumaya çalışıyor.

Sürdürülebilirlik zorunluluktan fırsata: AB’nin ürün pasaportu, LCA ve kimyasal yönetim gündemi; Türkiye’de pamuktan terbiye prosesine kadar izlenebilir bir zincir kurma motivasyonunu hızlandırdı.

Teknik/premium segmente yönelim: Fiyatın belirleyici olduğu kitlesel segmentlerde Asya baskısı sürerken; otomotiv, medikal, filtrasyon, ev tekstilinde premium gibi alanlarda büyüme arayışı belirgin.

Sahada konuşulan rakamlar, “dönüşerek dayanma” eğilimini gösteriyor. 2025’in ilk üç çeyreğinde tekstil ve hammaddelerinde tablo yatay-pozitif bir eksende seyrederken; hazır giyimde küresel talep yavaşlığına rağmen AB kaynaklı niş siparişlerin arttığı gözleniyor. Sezon içi tekrar sipariş döngüsünde Türkiye avantajı sürüyor; özellikle hızlı numune–hızlı üretim kanalında haftalar içinde ürün çıkarabilen tesisler pozitif ayrışıyor.

Sektör üretim sahasında en çok konuşulan dosyalardan biri enerji. İşletmeler; basit verimlilik projelerinden (ısı geri kazanım, pompa/fan optimizasyonu) çatı GES ve tedarik sözleşmelerine kadar uzanan bir yelpazede %10–25 arası enerji maliyeti iyileştirmesi hedefliyor. Bu, hem marj kalitesine hem de karbon ayak izine aynı anda etki eden “çifte fayda” kalemi. Bir diğer sıcak başlık dijitalleşme: PLM, talep tahmini ve üretim planlama yazılımlarıyla stok riskini düşürme ve ilk seferde doğru üretim oranını artırma hedefi öne çıkıyor.

İşgücü tarafında tablo karmaşık ama yön belli. Ücret ayarlamaları ve göçmen işgücü dengesindeki değişim, kısa vadede kapasite kullanımını zorladı. Buna karşılık firmalar, operatör eğitim programları, iş sağlığı–güvenliği ve sosyal uygunluk standartlarını sıkılaştırarak hem verimliliği hem de sektörün çekiciliğini artırmayı amaçlıyor. Bu dönüşüm, özellikle otomasyon destekli hatlarda verimliliği kalıcılaştırabilir.

Rekabet fotoğrafında ise Çin’in ölçek ekonomisi ve Bangladeş/Vietnam’ın işçilik avantajı, etiket fiyatını aşağı çekmeye devam ediyor. Türkiye’nin yanıtı fiyat yerine değer: hızlı numune, düşük MOQ, tutarlı kalite ve sertifikalı/izlenebilir hammadde. Özellikle AB’de “yakın ve güvenli tedarik” arayışı kalıcı bir eğilim haline geldikçe, hız+izlenebilirlik ikilisi uzak rakiplere karşı güçlü bir argüman oluşturuyor.

Piyasanın 2026–2028 beklentisine gelince; disenflasyon (enflasyonda kademeli gevşeme) ve enerji verimliliği yatırımlarının yaygınlaşması, sektörün marj kalitesini destekleyebilir. Avrupa’da tüketimin normalleşmesi zaman alsa da, yakın tedarik ve çevre regülasyonları ile birlikte Türkiye’nin “fiyattan değere” geçişi hızlanabilir. Bu yeni denklemde kazananlar; teknik tekstil/premium ürün karmasını artıran, ürün pasaportu altyapısını kuran, dijital planlama ve enerji verimliliği projesini takvime bağlayan işletmeler olacak.

Özetle; The Economist’in altını çizdiği gibi bu dönem bir “geçici durgunluk”tan değil, kalıcı yetkinlik inşasından geçiyor. Türkiye’nin tekstil ekosistemi—yan sanayisi, kimya–terbiye bilgisi, makine parkı ve sahadaki hızlı karar alma kültürüyle—yeniden sıçrama için gerekli zemine sahip. Sektörün manşeti bu: zorlukları itiraf eden ama umudu veriye, yatırımı da stratejiye bağlayan bir dönüşüm.

Ana mesaj: “Yakın tedarik + hız + izlenebilirlik” üçlüsü, Türkiye’yi önümüzdeki üç yılda tekrar oyun kurucu yapabilecek en güçlü paket.

Kritik adımlar: teknik tekstillere yatırım, ürün pasaportu ve LCA verisi, PLM/planlama–kalite analitiği, enerji verimliliği ve yenilenebilir elektrik sözleşmeleri, ODM/D2C denemeleri, bölgesel satış ağı.

Somut kazanım beklentisi: teslim süresinin haftalara inmesi, ilk seferde doğru üretim oranının yükselmesi, enerji birim maliyetinde çift haneli düşüş, iade ve fire maliyetlerinde azalma, premium payının artması.

Haber Bülteni